10 Kasım 2008

Bretton Woods

Bretton Woods Nedir?

Bretton Woods sistemi, 2. Dünya Savaşı devam ederken 1944 yılında Amerika’nın bir kasabası olan Bretton Woods’ta ortaya çıkan iktisadi sisteme verilen addır. Basitçe anlatmak gerekirse bu sistemde doların fiyatı altına sabitlenmiştir. Diğer bütün para birimleri de dolara belli oranlarla sabitlenerek sabit kur politikası benimsenmiştir. Bu süreç sonrası Amerikan Doları dünyanın rezerv parası olmuştur.

Bretton Woods toplantısının tek sonucu uluslararası para kuralları değildir. Bu anlaşma ile 1946 Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (International Bank for Reconstruction and Development, IBRD – Dünya Bankası’na borç veren kuruluş) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) kurulmuştur.

Küreselleşme

İlk Bretton Woods tasarlanırken kontrol edilen tek şey ticaret dengesiydi. Oysa günümüz dünyasında, sermaye akışı hakim unsurdur. Yeni Bretton Woods sistemi tasarlanırken, göz ardı edilmemesi gereken bir konu küreselleşme kavramıdır. Ülkeler 1944 yılına göre çok daha iç içe geçmiştir. Eskiden olduğu gibi ticaret sadece mallar ve hizmetler ile değil, finansman ile de yapılmaktadır. Özellikle enformasyon teknolojisindeki gelişme ile işlem yapmak kolaylaşmıştır. Bir tuşa basarak çok büyük meblağlar ülkeler arası el değiştirebilmektedir. Yeni iktisadi sistem ve regülasyonlar tasarlanırken bunlar göz ardı edilmemelidir.

İlk Bretton Woods’ta olduğu şekilde sabit kur politikasının işlemesinin zorluğu en son 1997 Asya Krizi’nde görülmüştür. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nden hocam Dr. Atılım Murat’a göre “Sermaye akışının kontrol edilemeyişini düşünürsek, sabit döviz kuru sistemine dönüş olamaz. Krizleri karşılamakta, şu an ağırlıklı olarak kullanılan ‘dalgalı döviz kuru sistemi‘ etkilidir.”

IMF

Ülkeler arasındaki parasal ilişkileri düzenleyecek, diğer bir anlamda uluslararası merkez bankası rolünü oynayacak bir kuruma ihtiyaç duyulmaktadır (Alp, A., 2001. “Uluslararası Mali Piyasalardaki Gelişmeler ve Türkiye”). Bu rol son krizlerde IMF tarafından oynanmıştır.

İçinde bulunduğumuz küresel krizde de IMF, sıkıntıya düşen ülkelere yardım eli uzatmıştır. Önce iflasını açıklayan İzlanda’ya ve sonra zor duruma giren Ukrayna’ya kredi verileceği açıklanmıştır. Daha sonra bu paketleri ülke bazında açıklamak yerine kısa-dönem likidite olanağı (short-term liquidity facility, SLF) adı altında bütün gelişmekte olan ülkelere kredi olanağı sağlamıştır.

IMF’nin yeterliliğine daha önce değinmiştim. Daha önceki yazıya ek olarak aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere IMF’nin dolar gücü gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında çok da fazla değildir.

Kaynak: http://ftalphaville.ft.com

Yeni Bir Oluşum

15 Kasımda toplanacak G-20 ülkeleri Yeni Bretton Woods’u tartışacaklardır. Bu toplantıda tartışılması gereken konu küresel finansal kuruluşları ile küresel sermaye hareketlerini düzenleyecek bir otoritenin oluşturulmasıdır. Bu amaçla, 1944'de olduğu gibi yeni kurumlar kurulabilir veya IMF’nin etki alanı küresel gereksinimlere uyacak şekilde genişletilebilir.

Küresel krizin iç içe geçmiş bilançoları devletleri ortak çözümler üretmeye itse de milletler üstü bir denetim mekanizmasının kabul edilmesi zor olacaktır. Akla ilk gelen soru, bu tarz bir oluşumun önderliğini üstlenecek devlet veya devletlerin kim olabileceğidir. Bretton Woods önerisi ile öne çıkan Fransa veya İngiltere mi? Akla ilk gelen rezerv paranın sahibi ABD’dir. Ancak 2008 Küresel Krizine sebep olduğu için ABD’nin itibarı sarsılmış durumdadır. Morgan Stanley Asya Başkanı Stephen Roach’a göre Obama kendisinden beklenen finansal reformları hızla gerçekleştirebilirse, Amerika’nın dünya gözünde bozulmuş olan imajını düzeltmek için büyük bir adım atmış olacaktır. Bu durumda ABD’nin yeni lideri Bretton Woods’un oluşması için de liderlik edebilir.

Adı ister Bretton Woods olsun ister IMF ister olsun başka bir kurum olsun; bundan sonra yaşanacak finansal krizlerin etkilerini azaltmak için ülkeler arası konsorsiyumun oluşması gereklidir.

2 yorum:

Ahmet C. Toker dedi ki...

dolar 1970'lerden beri altina bagli degil. bu kriz cikmadan once yeni bir finansal duzen isteyen, goreceli olarak politik spaktrum'un uclarindaki gruplarin onerilerinin basinda "gold standard"a donmek vardi. boyle bir opsiyonun tartisilacagini dahi dusunmuyorum elbette.

piyasadaki turev urunlerinin -yani bir bakima para girisi beklentilerinin- tum dunya ekonomik ciktisinin 60 70 katinda oldugu durumda yeni sistem nasil bir kontrol mekanizmasi koyabiilir ortaya? baska ne gibi yapisal kurumlara ihtiyac var?

amerika, avrupa ve gelisen ekonomiler uc tarafi olusturuyor bu gorusmelerde. uc tarafin gundemleri nelerdir?

BM'deki gibi parayi veren dudugu calar mi oynanacaktir?

Ve sonuc olarak bu krizin bizi daha da globallestirecegine -sermaye'nin de otesinde- katiliyorm musun?

Mehmet Küçükbeycan dedi ki...

Yeni Bretton Woods söylemi, ilkinde olduğu gibi ortak bir anlayışla finansal sistemi düzenleyecek kurumları/kuralları oluşturma isteğidir.

Şimdi kat mevzusundan başlarsak kurumlar borçlanarak büyürler. Sen bile bugün ev veya araba almak için elindeki paranın birkaç kat (1/5 – 1/10) üstünü borçlanıyorsun. Bunu düzenleyen bir mekanizma oluşturulabildiğine göre düzenleme yaparken katlar oranlar düzenlenebilir.

Öncelikle, gelecekteki para beklentilerinin teminat gösterilmesinden oluşturulan varlığa dayalı menkul kıymetleri (securities) satarak bankalar alacaklarını daha önceden paraya çevirebilmektedir. Bu şekilde daha çok kredi verebilirler. Türev ürünlerin (derivatives) ise altında fiyatlarının türetilmesini sağlayan varlıklar (emtialar, senetler, krediler, kurlar, faiz oranları vb.) vardır. Türevlerin aslında amaçları riskten kaçınmaktır. Bir de yapılandırılmış ürünler (structured products) var. Bunlar ise türevlerden vs. paketlenerek finansal mühendisler tarafından üretilen ürünlerdir. Aslında amaçlarında biri ise bireylerin tek tek yapmasının zor olduğu veya maliyetli olduğu bir sepeti senin için oluşturmaktır. Diğer bir değişle sen başkasının oluşturduğu bu sepete ortak oluyorsun. Krizde çok konuşalan Colleteral Debt Obligation (CDO)lar değişik kalitedeki (alt-a, prime, sub-prime gibi) konut kredilerinden oluşan bir yapılandırılmış üründür. Şimdi türev ürünlerden çok yapılandırılmış ürünleri oluşturan sepet tam olarak anlaşılamadığı için sorun çıkmaktadır. Özellikle bir de yüksek kaldıraç ile kullanılırsa tehlikeleri artabilir. Burada yapılabilecek şeyler tabiki vardır. En kolayı kullanımlarını yasaklamak veya oranlarına sınırlama getirmektir. Bunu savunmadığımı biliyorsun. Benim savunduğum işlemin şeffaflaştırılması. Bu ürünleri üretenler kadar karşı tarafların da altında ne yattığını anlayacakları bir düzenleme olması. Yine daha önce söylediğim gibi kredi derecelendirme kuruluşları bu ürünlerin yapısını tam anlamadan ve belki de ahlaki zaafiyet göstererek bu ürünlere yanlış dereceler verdiler. En basitinden de bu kredi notlarını verenlerin de yükümlülük altına girmeleri gereklidir veya bunu bağımsız kamu kurumları yapmalıdır. Kamu kurumlarının böyle bir sistemi kontrol almaya çalışmasında ise şöyle bir zayıf nokta var: bu ürünleri türetecek milyon dolar maaş alan dahi çocuklar versus mütevazi maaşlar alan kamu görevlileri. Sistem şu şekilde de işleyebilir, tam olarak anlayamadığın hiç bir şeye izin verme. Böyle bir yol izlenirse de finansal innovasyon sekteye uğrar. Ne gibi yapısal kurumlara gerek var konusuna çok net bir cevap verebildiğim gün nobeli garantilerim ne dersin?

Ülkelerin gündemleri mevzusuna gelince, yazıda da bahsettiğim gibi her ülkenin öncelikleri ve çıkarları farklıdır farklı da olacaktır. Önemli olan ortak çıkarları maksimize etmektir. Böyle bir oluşum çok zor görünse bile Bretton Woods’un 2. Dünya Savaşı sırasında yapıldığını unutmayalım. Burada belki de çözüm, zamanında Keynes’in çıktığı gibi, kişi veya kişilerin ortaya çıkıp ülkeleri bir sistemin etrafında birleştirmesi olabilir. Bu dediğim olsa bile ülkeler bu sistem üzerinde işlerine gelmeyen kısımlar üzerinde müzakere edecektir. BM veya başka bir ortaklık, parayı verenin – güçlü olanın düdük çalmadığı bir örnek şöyle düşününce aklıma gelmiyor.

Globalleşme konusunda ise krizin en azından negatif etkisi olacağına inanmıyorum.