28 Ekim 2008

IMF

Piyasalar yaklaşık son bir yıldan beri “decoupling” yani ABD’nin dünyanın geri kalanından ayrılması senaryosunu konuşuyordu. Ağustos ayının sonlarında kriz, İngiltere’den başlayarak bütün Avrupa’da etkisini tam anlamıyla göstermeye başladı. Ayrıca gelişmiş ekonomilerden gelen kötü ikinci çeyrek büyüme değerleri de “decoupling” senaryosunun rafa kaldırılmasını sağladı.

Prof. Dr. Güven Sak’ın söylediği gibi yaşadığımız finansal kriz ilk küresel krizimizdir. Sak, ilk küresel krizi banka ve şirket bilançolarının tarihte olmadığı kadar iç içe geçmiş olması olarak açıklamaktadır. Bu noktadan bakıldığında ABD dışı ekonomilerin ABD ekonomisine ne derece bağlı olduğu üçüncü çeyrek büyüme verilerinin açıklandığı bu dönemde iyice açığa çıkmaktadır. ABD’den ayrılamama süreci olarak tanımlayabileceğimiz bu süreç, gelişmekte olan ekonomilerde daha büyük panik havası yaratmaktadır.

Gelişmekte olan ekonomilerin, Türkiye’nin de içine girdiği, bir kısmı yüksek cari açıklarını finanse etmek için para bulmak zorundadır. Şu anda finansal piyasalar riskten kaçmakta ve riski yüksek ek prim talebiyle cezalandırmaktadır. Diğer yanda Çin ve Hindistan’ın ürettiği mal ve hizmetlerin ise en büyük alıcısı ABD ve Avrupa’dır. Gelişmiş ekonomilerin durgunluğa girdiği bu dönemde talepteki azalma bu ülkelerin üretimlerini de etkilemektedir.

Brezilya, Güney Kore ve Rusya gibi yüksek döviz rezervi olan iki ülke piyasalara müdahale etme yeteneğine sahiptir. Ama bütün gelişmekte olan ekonomiler bu derece güçlü değildir. Bu noktada, gelişmekte olan ekonomilere güveni arttırmak için Uluslararası Para Fonu (IMF) devreye girmiştir. Geçen ay iflasını açıklayan İzlanda ve bir aydır zor durumda olan Ukrayna’ya kredi verileceği açıklanmıştır. Ayrıca Macaristan için de IMF’de bir plan görüşülmektedir.

Küresel krizden çıkmak için küresel adımlar atılması gerekmektedir. Bu küresel rolü üstlenmesi beklenilen kurum da hiç şüphesiz IMF’dir. Özellikle gelişmekte olan ekonomiler için IMF sığınılacak son liman (lender of last resort) olmak yerine küresel krizde daha aktif rol almalıdır. IMF’nin aktif rol almasını engelleyen sebeplerin başında kurumun fon ihtiyacını üye ülkelerden sağlamasıdır. Bilindiği üzere kurumun en büyük fon sağlayıcısı yine ABD’dir. IMF’yi fonlamada üye ülkeler iç dinamikleri sebebiyle yavaş davranabilmekte, bu da IMF’nin olası müdahalesini geciktirebilmektedir. Mevcut yapıda IMF’nin müdahale kabiliyeti sınırlıdır. Küresel kriz sonrasında çıkarılacak derslerden birisi de bu olmalıdır; küresel bir krize küresel müdahale yapılacak mekanizmaların tasarlanması gereklidir.

1 yorum:

Ahmet C. Toker dedi ki...

bu krizin baska bir sonucu globalizasyon'un daha da kemiklesmesi olabilir mi? yapisal manada piyasalarin, kontrol mekanizmalarin globallesmesi gibi?