22 Mayıs 2009

Hangi Model?

Hasan Ersel Referans Gazetesi'nde bugün yayınlanan yazısında çok güzel bir konuya değinmiş: Kapitalizmin Kıta Avrupası (Almanya, Fransa vb.) ve Anglosakson (ABD, İngiltere vb.) uygulamaları. Hasan Ersel'in yazısından alıntılar aşağıda:
"Anglosakson sistemini alalım.. Bu sistemin özelliği olabildiğince girişimcileri kararlarında özgür bırakmasıdır. Girişimcilerin kendi başlarına aldıkları kararlar ya da birbirleriyle olan rekabetleri sonunda ortaya çıkan durum başka kimseleri rahatsız etmiyor, onların şikâyet etmesine yol açmıyorsa, bu karar ve eylemlere karışılmaz. Devletin bu çerçeve içinde görevi, bireysel düzeyde alınan kararların toplumsal açıdan zarar doğurduğu durumlarda bunu önlemek, bunun dışında ise bireysel girişimin önünü açık tutmaktır.... Dikkat edilirse bu sistem içinde devletin karar alıcıların algıladığı belirsizliği düşürme diye bir görevi ya yoktur, ya da ikincildir."  
"Kıta Avrupası sistemi ise özel girişim üzerinde devletin vesayeti olduğunu kabul eder. Dolayısıyla bu sistem içinde girişimcinin kararları ancak, devletin izni olduğunda ve o ölçüde, yaşama kavuşur. Bu nedenle de yenileşim bu dünyada, girişimci için, Anglosakson dünyası kadar, yüksek getiri sağlamaz. Buna karşılık, girişimcilerin karşılaşabileceği sürprizler de daha azdır. Başka bir deyişle devlet Kıta Avrupası sisteminde hem girişimcilerin hem de diğer çalışanların daha az belirsizlikle karşı karşıya kalmalarını sağlayacak önlemleri alma işlevini üstlenmiştir."
"Dikkat edilirse, bu iki sistem de ülkelerin gelişme yolunu açık tutmaktadır. Nitekim, örnek olarak seçilen ülkelerin tümü dünyanın en gelişmiş ekonomileri arasında yer almaktadırlar. Ancak, özellikle son kriz bağlamında bir kez daha ortaya çıkan bir farkları var: İktisadi ortam olumlu olduğunda, Anglosakson sistemi, daha hızlı gelişme sağlıyor, yenileşim daha güçlü oluyor. Buna karşılık iktisadi ortamda bir bozulma olduğunda (kriz gibi) Anglosakson ekonomilerindeki insanların yaşamı olumsuz yönde daha fazla etkileniyor. Bu durumda sorulması gereken soru şu oluyor: Acaba, Anglosakson ekonomilerinin dinamizmini kaybetmeden Kıta Avrupası ekonomilerinin güven düzeyini sağlamak olanaklı mıdır? Sanırım son aylarda sözü edilen düzenleme arayışlarının temel hedefi bu olacaktır."
Ersel'in yazısı üzerine düşüncelerimi birkaç cümle ile belirteyim. Risk ne kadar yüksekse getirisi de götürüsü de o denli yüksek olabilir. Yenileşimin (innovasyon) özünde risk alabilmek vardır. Ancak risk alma motivasyonu alınan riske oranla getiri yüksekse artar. Sosyal devlet sistemine doğru ilerledikçe risk alma motivasyonu düşecektir çünkü burada risk almanın ödülü düşük cezası yüksektir. Ancak finansal piyasalar ele alındığında tartışmanın şekli değişmektedir. Yeni finansal araçlar geliştirirken yüksek risk alabilmek (alınan riski gizlemek veya tam ölçememek), küresel krizde bir kurumu veya sektörü değil bütün sistemi riske sokmuştur. Finansal piyasalar tüm ekonominin bir nevi kan damarlarıdır. Bu nedenle finansal piyasalarda yaşanan sorunlar, ekonomiye taşınan oksijeni kesmiştir. Daha önce belirttiğim gibi düşüncem, kapitalizmin bu süreçten güçlenerek çıkacağı yönündedir. Eksileri artıları tartışıldıkça dogmalar yıkılacak ve daha güçlü bir kapitalizm evrimleşecektir.

Hiç yorum yok: